Menüyü Kapat
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Bedavainternet.com.trBedavainternet.com.tr
    • Anasayfa
    • Teknoloji
    • Yaşam
      • Diyanet
    • Ekonomi
      • Fiyat
      • Aktüel
    • Sağlık
    Bedavainternet.com.trBedavainternet.com.tr
    Anasayfa - Diyanet - Vakıa Suresi – Türkçe Anlamı ve Arapçası

    Vakıa Suresi – Türkçe Anlamı ve Arapçası

    1 Ocak 20230
    Vakıa Suresi
    Vakıa Suresi
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest'in WhatsApp E-posta

    Kıyamet gününü ve insanoğlunun şükretmesi konusunda en çok bahsedilen sure olarak bilinen Vakıa suresinin Türkçe anlamı ve Arapça okunuşunu makalemizde bulabilirsiniz.

    Vakıa suresi 96 ayet-i kerime den binaltıyüzdoksaniki harftir ve üçyüzyetmişdokuz kelimedir. Mekke’de indirilmiştir. Kuran’da ki sıralamaya göre 56. Suredir. İniş sırasına göre ise 46. suredir. Vakıa suresinde kıyamet kopmasından dehşet verici hallerinden insanın ölüm anında karşılaşacağı durumlardan bahsedilmektedir. Bu mübarek sure halk arasında zenginlik suresi olarak da bilinir. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde “Kim her gece Vakıa suresini okursa, asla sıkıntıya düşmez.” demiştir.

    Vakıa Suresi - Türkçe Anlamı ve Arapçası
    Vakıa Suresi Okunuşu
    İçindekiler;
    • Vakıa Suresi Okunuşu
    • Vakıa Suresi Türkçe Anlamı

    Vakıa Suresi Okunuşu

    Vakıa suresi okunuşu’na geçmeden önce Vakıa suresi ismini ilk ayetinde geçen ve gerçekleşen, meydana gelen olay anlamına gelen ”elvakı’a” kelimesinden almaktadır. Vakıa kelime olarak olay, savaş, çarpışma anlamlarına gelmektedir. Vakıa suresi Kuran-ı Kerimde 27. Cüzdedir yani 533. Sayfadadır. Vakıa suresini helal rızık maddi ve manevi zenginlik niyetiyle her gün okumayı alışkanlık haline getirmek gerekir. Vakıa suresi okunuşuna geçebiliriz.

    Vakıa Suresi - Türkçe Anlamı ve Arapçası
    VAKIA SURESİ OKUNUŞU
    İżâ veka’ati-lvâki’a
    Leyse livak’atihâ kâżibe
    Ḣâfidatun râfi’a
    İżâ rucceti-l-ardu raccâ
    Ve busseti-lcibâlu bessâ
    Fekânet hebâen munbeśśâ
    Ve kuntum ezvâcen śelâśe
    Fe-ashâbu-lmeymeneti mâ ashâbu-lmeymene
    Yatûfu ‘aleyhim vildânun muḣalledûn
    Bi-ekvâbin ve ebârîka vekesin min ma’în
    Lâ yusadde’ûne ‘anhâ velâ yunzifûn
    Ve fâkihetin mimmâ yeteḣayyerûn
    Ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn
    Ve hûrun ‘în
    Ke-emśâli-llului-lmeknûn
    Cezâen bimâ kânû ya’melûn
    Lâ yesme’ûne fîhâ laġven velâ teśîmâ
    İllâ kîlen selâmen selâmâ
    Ve ashâbu-lyemîni mâ ashâbu-lyemîn
    Fî sidrin maḣdûd
    Ve talhin mendûd
    Ve hûrun ‘în
    Ke-emśâli-llului-lmeknûn
    Cezâen bimâ kânû ya’melûn
    Lâ yesme’ûne fîhâ laġven velâ teśîmâ
    İllâ kîlen selâmen selâmâ
    Ve ashâbu-lyemîni mâ ashâbu-lyemîn
    Fî sidrin maḣdûd
    Ve talhin mendûd
    Ve zillin memdûd
    Ve mâ-in meskûb
    Ve fâkihetin keśîra
    Lâ maktû’atin velâ memnû’a
    Ve furuşin merfû’a
    İnnâ enşenâhunne inşâ-â
    Fece’alnâhunne ebkârâ
    Uruben etrâbâ
    Li-ashâbi-lyemîn
    Sulletun mine-l-evvelîn
    Ve sulletun mine-l-âḣirîn
    Ve ashâbu-şşimâli mâ ashâbu-şşimâl
    Fî semûmin ve hamîm
    Ve zillin min yahmûm
    Lâ bâridin velâ kerîm
    İnnehum kânû kable żâlike mutrafîn
    Ve kânû yusirrûne ‘alâ-lhinśi-l’azîm
    Ve kânû yekûlûne e-iżâ mitnâ ve kunnâ turâben ve ’izâmen e-innâ lemeb’ûśûn
    Eve âbâunâ-l-evvelûn
    Kul inne-l-evvelîne vel-âḣirîn
    Lemecmû’ûne ilâ mîkâti yevmin ma’lûm
    Summe innekum eyyuhâ-ddâllûne-lmukeżżibûn
    Leâkilûne min şecerin min zakkûm
    Femâli-ûne minhâ-lbutûn
    Feşâribûne ‘aleyhi mine-lhamîm
    Feşâribûne şurbe-lhîm
    Hâzâ nuzuluhum yevme-ddîn
    Nahnu halaknâkum felevlâ tusaddikûn
    Eferaeytum mâ tumnûn
    E-entum taḣlukûnehu em nahnu-lḣâlikûn
    Nahnu kaddernâ beynekumu-lmevte vemâ nahnu bimesbûkîn
    Alâ en nubeddile emśâlekum ve nunşi-ekum fî mâ lâ ta’lemûn
    Ve lekad ‘alimtumu-nneş-ete-l-ûlâ felevlâ teżekkerûn
    Eferaeytum mâ tahruśûn
    E-entum tezra’ûnehu em nahnu-zzâri’ûn
    Lev neşâu lece’alnâhu hutâmen fezaltum tefekkehûn
    İnnâ lemuġramûn
    Bel nahnu mahrûmûn
    Eferaeytumu-lmâe-lleżî teşrabûn
    E-entum enzeltumûhu mine-lmuzni em nahnu-lmunzilûn
    Lev neşâu ce’alnâhu ucâcen felevlâ teşkurûn
    Eferaeytumu-nnâra-lletî tûrûn
    E-entum enşetum şeceratehâ em nahnu-lmunşi-ûn
    Nahnu ce’alnâhâ teżkiraten ve metâ’an lilmukvîn
    Fesebbih bismi rabbike-l’azîm
    Felâ uksimu bimevâki’i-nnucûm
    Ve-innehu lekasemun lev ta’lemûne ‘azîm
    İnnehu lekur-ânun kerîm
    Fî kitâbin meknûn
    Lâ yemessuhu illâ-lmutahherûn
    Tenzîlun min rabbi-l’âlemîn
    Efebihâzâ-lhadîśi entum mudhinûn
    Ve tec’alûne rizkakum ennekum tukeżżibûn
    Felevlâ izâ belaġati-lhulkûm
    Ve entum hîne-iżin tenzurûn
    Ve nahnu akrabu ileyhi minkum velâkin lâ tubsirûn
    Felevlâ in kuntum ġayra medînîn
    Terci’ûnehâ in kuntum sâdikîn
    Fe-emmâ in kâne mine-lmukarrabîn
    Feravhun ve rayhânun ve cennetu na’îm
    Ve emmâ in kâne min ashâbi-lyemîn
    Feselâmun leke min ashâbi-lyemîn
    Ve emmâ in kâne mine-lmukeżżibîne-ddâllîn
    Fenuzulun min hamîm
    Ve tasliyetu cahîm
    İnne hâzâ lehuve hakku-lyakîn
    Fesebbih bismi rabbike-l’azîm

    Vakıa suresini okumak çok faziletlidir. Yukarıda bahsettiğimiz hadisi Peygamber (s.a.v)’den işiten ibn-i  Mesud ölüm halindeyken ona sorarlar “kızlarına ne bıraktın ya Mesud” diye oda şöyle cevap verir; “Kızlarımı merak etmeyin ben onlara her gece Vakıa suresini okumalarını öğrettim.” (İbn Hanbel)

    Vakıa Suresi Türkçe Anlamı

    Vakıa suresi Türkçe anlamı, vakıa suresi kuran-ı kerimin 56.suresidir. Vakıa suresinde Allah’ın kıyamet günü hazırladığı mükafat ve cezadan da bahsedilmektedir. Allah’ın varlığını birliğini kudretini gösteren delillerden de bahsedilmektedir. Vakıa suresi 96 ayetten oluşmaktadır. Bu mübarek suresinin Türkçe anlamına geçelim:

    Vakıa Suresi - Türkçe Anlamı ve Arapçası
    O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman
    Artık onun kopmasını yalanlayabilecek hiçbir kimse kalmayacaktır
    O, kimini alçaltır, kimini yüceltir.
    Yer şiddetli bir sarsılışla sarsıldığı
    Dağlar parçalanıp darmadağın edildiği
    Uçuşan toz zerreleri hâline geldiği zaman
    Sizler de üç zümreye ayrılırsınız
    O “ashâb-ı meymene” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “as­hâb-ı meymene!
    O “ashâb-ı meş’eme” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “as­hâb-ı meş’eme!
    Üçüncü zümre “sâbikûn”; dünyada hayırlı işlerde öne geçen­lerdir ki, onlar âhirette mükâfatda da öne geçeceklerdir
    İşte bunlar “mukarrabûn”; Allah’a en yakın kullardır
    Nimetlerle dopdolu cennetlerde olacaklardır
    Onların çoğu öncekilerden
    Birazı da sonrakilerden
    Mücevherlerle işlenip süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kurulurlar
    Orada birbirlerine muhabbetle bakarak karşılıklı otururlar
    Etraflarında hiç yaşlanmayan gençler hizmet için âdeta per­vâne olur
    Durmadan çağıldayan pınarlardan doldurulmuş testiler, ibrik­ler ve kadehlerle
    Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar
    Beğendikleri türlü türlü meyvelerle
    Canlarının çektiği kuş etleriyle
    Bir de iri gözlü güzel yüzlü hûriler
    Sedeflerinde saklı inciler gibi
    Dünyada yaptıkları güzel amellere bir mükâfat olarak
    Orada ne bir boş, mânasız laf işitirler, ne de günaha sokacak bir söz
    Sadece, “Selâm size ey cennetlikler, selâm!” sözünü duyar­lar
    O “ashâb-ı yemîn” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâ­b-ı yemin
    Onlar dikensiz, dalbastı kirazlar
    Dolgun salkımlı muzlar
    Uzayıp yayılmış gölgeler
    Çağlayarak akan sular
    Bol bol meyveler arasında yaşarlar
    Ki o nimetler ne eksilip tükenir, ne de onlardan esirgenir
    Kabartılmış yüksek döşekler üzerine eşleriyle birlikte yasla­nırlar
    Şüphesiz biz cennet kadınlarını yepyeni bir yaratılışla yarat­tık
    Onları dâimî bâkireler kıldık
    Eşlerine karşı sevgi dolu, âşık ve hep aynı yaşta
    Bütün bunlar, “ashâb-ı yemîn” içindir
    Onların birçoğu öncekilerdendir
    Birçoğu da sonrakilerden
    O “ashâb-ı şimal” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “ashâb-ı şimâl
    Onlar, iliklere işleyen zehirli, kavurucu bir ateş ve son derece kaynar sular içindedirler
    Kapkara bir dumanın gölgesindedirler
    Bir gölge ki, ne serinlik verir, ne bir hayrı dokunur
    Çünkü onlar, dünyadayken hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan nimet ve sefahat içinde şımarıyorlardı
    En büyük günahı işlemekte ısrar edip duruyorlardı
    Ve şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak olduktan ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı, yani biz o halde iken mi yeni bir yaratılışla tekrar diriltileceğiz? Bu, olacak şey değil!
    “Gelip geçmiş atalarımız da mı?”
    De ki: “Hem şu ana kadar yaşayıp gitmiş olanlar, hem de siz ve sizden sonra gelecekler;”
    “Hepiniz bilinen bir günün buluşma vaktinde mutlaka bir araya toplanacaksınız!”
    Sonra siz ey doğru yoldan sapanlar ve gerçeği yalanla­yan­lar!
    O zakkûm ağacının meyvesinden mutlaka yiyeceksiniz.
    Yiyecek ve karınlarınızı onunla tıka basa dolduracaksınız.
    Üzerine de o kaynar sudan içeceksiniz.
    Hem de susuzluk hastalığına yakalanmış develerin suya sal­dırışı gibi saldırarak içeceksiniz.
    Onlara hesap gününde verilecek ziyâfet işte budur!
    Sizi yoktan yaratan biziz. Böyle iken, hâlâ yeniden diriliş ger­çeğini tasdik etmeyecek misiniz?
    Rahimlere akıttığınız meniyi hiç düşünmez misiniz?
    Onu mükemmel bir insan olarak siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
    Aranızda ölümü şaşmaz bir plan çerçevesinde takdir eden biziz. Engel olabilecek hiçbir güç yoktur sizi öldürmemize.
    Öldürüp de, yerinize benzeriniz başka nesiller getirmemize ve bilmediğiniz bir âlemde ve şekilde sizi yeni bir yaratılışla ortaya çıkarmamıza.
    Aslında siz ilk yaratılışın Allah’ın kudretiyle gerçekleştiğini pekâla biliyorsunuz. O halde bunun üzerinde düşünüp ikinci yaratalışın da mümkün ve kaçınılmaz olduğunu kabullenmeniz gerekmez mi?
    Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşünmez misiniz
    Acaba o ekinleri yeşertip büyüten siz misiniz; yoksa onu yetiştiren biz miyiz?
    Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de şaşırıp kalırdınız
    “Eyvâh, emeklerimiz boşa gitti, çok zarara uğradık.”
    “Bundan da öte, biz her türlü rızıktan büsbütün mahrum kaldık!” diye feryat ederdiniz.
    İçtiğiniz suyu hiç düşünmez misiniz
    Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz; yoksa onu indiren biz miyiz?
    Dileseydik onu içilmesi mümkün olmayan tuzlu, acı bir su yapardık. Öyleyse şükretmeniz gerekmez mi?
    Yakmakta olduğunuz ateşi hiç düşünmez misiniz?
    Onun ağacını siz mi yaratıp yetiştiriyorsunuz; yoksa onu ya­ratan biz miyiz?
    Biz onu hem cehennem ateşi için bir hatırlatma hem de çölde yaşayanlar, yolda bulunanlar, ayrıca ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık.
    Öyleyse Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle!
    Yıldızların düştüğü yerlere ve peyderpey inen Kur’an’ın her bir bölümüne yemin ederim.
    Eğer bilirseniz bu gerçekten pek büyük bir yemindir
    Şüphesiz o, çok değerli, pek şerefli bir Kur’an’dır
    Onun aslı çok iyi korunmuş bir kitaptadır
    Tertemiz olanlardan başkası ona dokunamaz
    O, Âlemlerin Rabbi tarafından parça parça indirilmektedir
    Şimdi siz bu ilâhî kelâmı mı küçümsüyorsunuz
    Allah’ın size verdiği bu büyük nimete teşekkür edecek yerde onu yalanlıyorsunuz
    Hele can boğaza gelip dayandığında
    O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler, elinizden bir şey gelmez, sadece çâresizlik içinde seyredersiniz
    Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz
    Eğer siz yeniden diriltilip hesâba çekilmeyecek, ceza görmeye­cekseniz
    Lutfen çıkmakta olan o canı geri çevirin; eğer iddianızda tu­tarlı ve doğru iseniz
    Eğer ölen kişi “mukarrebûn”dan; Allah’a yaklaştırılmış has kullardan ise
    Onu bekleyen sonsuz bir rahatlık ve mutluluk, güzel ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir
    Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise
    Melekler ona: “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler
    Eğer o, Kur’an’ı ve Peygamber’i yalanlayanlardan, doğru yol­dan kaymış sapıklardan ise
    Onu da bekleyen kaynar sudan bir ziyâfettir
    Peşinden de kızgın alevli cehenneme atılacaktır
    İşte bu, hakkında en küçük şüphe bulunmayan en kesin ger­çeğin tâ kendisidir
    Öyleyse, Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle

    Vakıa suresi mealinin açıklamasından da anlaşılacağı gibi kıyametin dehşetinden Allah’ın yüceliğinden bahsedilmektedir.

    Felak Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu, TR Anlamı

    Meryem Suresi Kaç Sayfa (Meryem Suresi Oku Arapça)

    Hadid Suresi İlk 6 Ayet – Fazileti ve Türkçe Okunuşu

    Yusuf Saroğlu

      Edebiyat ve sosyoloji uzmanlık alanı. 2018 Yılından beri uzman olduğu alanlarda içerik üretiyor. Günümüzde hala pek çok bilgi eksik. Doğru ve güncel bilgiyi vermek için çok çalışıyor. [email protected]

      İlgili Gönderiler

      Birini unutmak için dua

      27 Şubat 2025

      Protez tırnakla oruç tutulur mu?

      27 Şubat 2025

      Tuz ile uzaklaştırma duası (7 Kere)

      24 Şubat 2025

      Yorumlar kapalı.

      © 2025 Bedavainternet.com.tr

      deneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu casino siteleri en iyi casino siteleri grandpashabet giriş deneme bonusu veren siteler
      Türkiye'nin Hosting Firması odeaweb
      Türkiye'nin Vozol satış sitesi.
      Türkiye'nin en büyük Vozol puff satış sitesi.
      En İyi Smok Ürünleri.En iyi elektronik sigara sitesi.
      • Künye
      • Hakkımızda
        • Sosyal Sorumluluk
        • Gizlilik Politikası
          • İletişim

            Yukarıyı yazın ve aramak için Enter tuşlarına basın. İptal etmek için Esc tuşlarına basın.